17 Ocak 2014

İnsanlık Sıkıntısı

Hiçbir şey, insan olmanın verdiği sıkıntıya benzemiyor. Bazen bu yükün altında eziliyor olduğumu hissediyorum. Sartre'ın özgürlüğe mahkum insanlığı misali, tüm insanlığın bir parçası olarak, insan olmanın sorumluluğunu yükleniyorum. Bitki, bitki olduğunun hayvan, hayvan olduğunun bilincinde mi bilmiyorum. Zaten geçerliliği çözülmeye yüz tutmuş 'modern bilim'in teorilerine hiçbir zaman güvenmedim; ancak insan olarak, insan olmamın bilincinde olmamın bazı bazı beni yorduğunu hissediyorum. Belki de daha modern insanın ne olduğunu algılayamadan post modern olarak evrilmeye çalışan insanın bireyselleşme sancılarıdır bunlar. Birey olarak kendi özbilincimi anlamamdaki tanıdık hesaplaşmalar aslında.. Yine de bu yükü inkar edemem. Yokmuş gibi davranıyorum ama kendini bana hissettiriyor; 'ben buradayım ve sen kabile hayatını bilinçli ve bilinçsiz özümseyemedikçe -ki bu olanaksız görünüyor, burada olacağım' diyor. Öz'ümde ne olduğunu bulup çıkarmaya çalıştığım sürece de yoklamaya devam edecek.

Ufak da olsa bir şehirde doğup büyümüş ve şehri seven, aynı zamanda doğanın bir parçası değil doğanın kendisi olduğunu özünde bilen, o nedenle doğayı özlemle karışık bir sevgiyle seven, ne batılı ne doğulu insanın yorgunluğu hiçbir yorgunluğa benzemiyor. Tek bir şeye ait olmak rahatlığından değil, hiçbir şeye ait olmayıp her şeyde var olabilme aç gözlülüğünden bu.

Kendini tanıma yolunda, kendisiyle baş başa kalmış insan sıkıntısı; pazar sıkıntısı, bahar sıkıntısı ve nice sıkıntıları beraberinde getiriyor. Bu yolun bilincinde olarak bu yolu yürümek, ucu bucağı belirsiz bir sorumluluğu bindiriyor omuzlara. Ve bu sorumluluk nefes alış verişimi zorluyor, başımı ağrıtıyor. Ana yolun kenarındaki araba gürültülü bir evde, sinirlerim zarar görmüş şekildeyken ben, beton yığınlarının arasında ekmekle beslenen sokak köpeği gibi hissettiriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder