26 Ağustos 2011

Uzun zaman önce seviştiğim bir adama benziyordu yüzü. Zayıf yüzünün her iki yanındaki çene kemikleri, konuşurken dudaklarında toplanan tükürük baloncukları...
-Güven duygusu herkeste kolay oluşmaz, dedi. Bana güvenmen konusunda yapabileceğim bir şey yok.

Hissettiklerimi anlamaya çalışan, üzerine bir şeyler söylemek zorunda olduğu için hayata dair -dir'li cümleler kuran ve gerçekten seviştiğim bir çocuğa benzeyen bir adamdı.
-Önyargıları olan bir insana kendimi anlatamam, dedim.
İnmesine izin verdiğim çocukluğumla, cinsel hayatım arasında bağlantı kuracak kişiyi iyi seçmeye çalışıyordum.

İlk telefon konuşması ve "beş dakika sonra geliyorum" cümlesini düşünmemeye çalıştım. Gitmişken ağlamalıydım. Gene aynı his, güçsüzlük... Dışarda bekleyen arkadaşım ağladığımı anlamamalıydı. Peçete istedim ve sonra adamı güçlü olduğuma inandırmaya çalışarak:
-Aslında duygusuz biriyimdir, yani ifade edemem, kimsenin yanında ağlamam. Annem hep duygusuz biri olduğumu söyler...

Zaten yeterince küçük hissederken ikinci telefon konuşmasında "iki dakikaya geliyorum, hatta bir buçuk." dememeliydi. Bana bunu yapmamalıydı. Beni en çok korktuğum duyguların ortasında yalnız bırakmamalıydı.
-Normalde kimseye vermem ama iki buçuğa randevu verebilirim, dedi.

Açlık hissiyle merhameti arasında, açlığa daha yakın bir yerdeydi.

Yolda yürürken güneşin yüzüme vurmasını istiyordum.

-Ne oldu? dedi arkadaşım.
-Hiç öyle konuştuk ama bir daha gitmeyeceğim, herifi sevmedim, dedim.

-Acıktım ben, bir şeyler yiyelim mi?

Seviştiğim çocuktan on santim daha uzundu. Yürüdük.