31 Mart 2012

31 Mart Ayaklanması


...
para verdim bir şey aldım,
sana baktım, sen bilmezsin.



bambididi bambana bana gel.

25 Mart 2012

Nefes alırken burnundan giren hava, geçtiği her yeri yakıyor. Ağzından da nefes alsan yanacak gibisin. Beynin bu kadar tahribata dayanamıyor, ağrıyor. Tıpkı başının, kışın yağmış karın beyazlığının gözünde yarattığı tahribata dayanamayıp ağrıması gibi.
  Baharı bırak, benimle kal. Hem bahar da neymiş, nedenmiş? Hiçbir şey sararmıyor bile. Sen en çok sararan şeylerden korkarsın. Sararmışların yeşermesinden de hüzünlenirsin. Yemyeşil bir elmanın aslında çok görünen bir yerinde oluşmuş noktasal kırmızılıktan da hüzünlenirsin. Her zaman hüzünlenecek bir şeyler vardır. Bulursun. Mevsimler gelmiş geçmiş en güzel mevsimliklerini yaşasa bile bulursun. Ve güzel hisler yaratması gereken manzara öyle bir an gelir ki, Platon'un mağarasından ilk kaçan o insan oluverirsin.
Sen hep çok şey olmak istersin. O kadar çok şey olmak istersin ki, olmak istediğin olguların altında ezilirsin. Böylesin işte; doğru kişilik zamirlerini bile kullanmaktan çekinip birinci tekil şahıslarının altında ezilirsin.
Tüm mevsimler bir zaman gelir, seni yalnız bırakır. Mevsimler suçludur. İki mevsim arası ise daha suçludur, düşüncesizdir. Başını döndüren her şeyi sevdiğin halde, iki mevsim arasını sevmezsin. Şu hayatta en çok iki mevsimin arasını sevmezsin. Bir de beyninle duygun akarken bir köşede, burnunun akmasını.

Hangisi benim, hangisi sensin bilmiyorum. Ben çok şey bildiğimi sanıp aslında hiçbir şey bilmiyorum. Bedenimdeki çok küçük bir yeri kullanamadığım için bedenimdeki her yeri kullanıyorum. Son anda döllenebilmiş bir döl gibi garip bir utançla yaşıyorum. İki mevsim arası, iki dudak arası, ilk kor yarası gibi acıyoruz. Olduramadığımız tüm olgular kendi kendilerini haklı çıkarıyor ve biz hep bir ağızdan üzülüyoruz.