Plüton gibiyim. Gezegenliği elinden alınmış, insanlığı elinden alınmış. Dahil olduğu sistemin içinde kendini sevimli sıfatlarla nitelerken, tüm sıfatları yok sayılmış.
--Alnında iki tane derin çizgi var. Onların altında, üçte birleri büyüklüğünde ama büyüse diğerleri kadar derin olacak başka bir çizgi daha. Alnındaki çizgilerle daha kötü görünüyor. Hatta bir an o kadar kötü görünüyor ki; onu özlediğim için kendime şaşırıyorum. Yüzünde kraterler var. Plüton gibi kraterleri var, bozuk şeker gibi. Şekilsiz boncuklar gibi yüzüne yapışık.
Kimliğinden koparılmış plüton gibiyim. Onsuz daha doğru olacağı düşünüldüğü sistem için gizli gizli üzülen varlık parçası, yokluk ürünü. Tanımlandığı şeylerden kopmaya çalışan bir insangezegenim. Kimliklerini kaybettiği için gizli hüzünlenmelerine lanet eden bir plüton.
--Teki daha çok kızarmış gözleriyle karşımda duruyor. Belki ayakta, belki de oturuyor. Aynı anda ikisini de yapıyor. Aynı anda sevip, aynı anda sevmeyi bırakıyor, seviyor, sevmiyor... Kaşları ve gözleri bir an o kadar çirkin görünüyor ki; onu özlediğim için kendime şaşırıyorum.
Plütonun kendine yaptığını yapıp, ben de varoluşa tutunuyorum.
Bir şehirden diğerine giderken plütonluğumu da götürüyorum, plütonu da götürüyorum. Bir şehirden diğerine gece giderken plütonu düşünüyorum.
Bir şehirden çıkıp diğerine vardığımda, plütonu düşürüyorum.
Plüton
düşündü ve
düştü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder