Kaç gün önceydi hatırlamıyorum ve ben ders çalışmaktan intihara meyletmiş ruh halimle kendimi ne kadar çok sevdiğimi, ne kadar sevsem yine az kalacağını fark ettim. Bir tür savunma sanatıydı yaptığım ya da değildi. Hiçbir şey kendime duyduğum tarif edilemez sevgiyi haksız çıkaramazdı.
Perdesi kapalı penceremden ufuklara bakarak inceden bir tebessüm ettim. Penisi olan erkek halim karşıma çıksa ona aşık olurum diye düşündüm. Bazen çekilmez, donuk ruhlu bir kevaşeye dönüşebilme potansiyelim olduğu gerçeği olduğunu hatırladım. Ancak salya ve sümükle karakterize aşklarımızın uğruna ölüp bitmelerimiz biraz da bu nedenlerden ötürü değil midir?
Bir an o kadar sevdim ki kendimi, kendimle sevişmek istedim. Kendimle sevişsem nasıl olur diye düşündüm; kapı açılsa, içeri ben girsem ve sevişmeye başlasak... Büyük ihtimalle orgazm olamamak gibi bir sorunum olmazdı. En ulvi yerlerime çok ulvi şeyler yapardım, kendime dünya tarihinin gelmiş geçmiş en etkili G noktalarını yaratırdım ve iyi bir kadın olursam belki kama-sutra'yı baştan bile yazabilirdim... En nihayetinde de kendimle hayatım boyunca yaşardım.
Sonra kendimden nefret ettiğim zamanları düşündüm. Kendimden nefret ettiğim zamanları bile seviyor olduğumu fark edince kendimi daha çok sevdim. O da bendim. Kendimden nefret eden ben de bendim ve beni her yönümle özümseyebilecek tek insanın yine ben olduğuna karar verdim. Kendimden nefret etmeyi seviyordum. Mutsuzluklarımı, acılarımı, zayıflıklatımı, çaresizliğimi seviyordum, çünkü hepsi bendim.
Düşüncelerim gittikçe tehlikeli bir hal almaya başladı. Önce, insanların içinde yaşamanın ne kadar tahammül edilemez bir şey olduğunu, bu nedenle toplumsal varlığımı sürdürmemeyi düşündüm. Hiçkimse bana benzemiyordu. Hiçbiri beni benden çok tanımıyordu, tanıyamazdı da. İnsanlara kendimi anlatmaya çalışmaktansa kimseyle iletişime geçmemenin mantıklı olduğunu düşündüm. Sonra da acı bir şekilde, aşık olamayacağımı fark ettim. Kimse tam anlamıyla istediğim gibi değildi. Ve ben, ben olmayı sürdürdükçe de olamayacaktı. Bir daha aşık olamamak fikri, beni hüzünlendirdi.
Aşk konusundaki fikirlerimden sonra birden kendime geldim. Daha fazla düşünürsem, insanlara karşı geliştirmeye çalıştığım sevgimin iğrenmeye dönüşeceğinden korktum. Bu konuyu da hümanizm konusunda hatırı sayılır biri olana kadar düşünmemeye karar verdim. Kafamı perdesi kapalı penceremden, üzeri notlarla dolu masama çevirdim. Ağzımda, sol köşesi sol tarafa kaymış dudaklarımın yandan ve tedirgin sırıtışı, aklımda şu cümle: "Düşünün; düşünün ama durup dururken düşünmeyin. İşinizde çalışırken düşünün. Ev satın alırken düşünün. Çocuklarınızın geleceğini düşünün. Yalnız, akşam evde otururken, durup dururken düşünmeyin."
*kalabalıksızlığın şarkısı : halimden konan anlar-kendime çaylar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder