1 Ağustos 2012
Üç yıl kadar önceydi. Ev arkadaşımla barın birine içmeye gidiyorduk. Bara girmeden bankamatiğe uğrayalım dedik. Her zamanki klişe olarak, son paralarımızla içecektik. Önümüzde -muhtemelen- seksen yaşlarında bir amca vardı. Sıra ona geldiğinde arkasını dönüp "kızım ben bilmiyorum, yardım eder misin?" dedi. Biz de ettik, hesapta hiç para yoktu. Bunu amcaya söyledik.
O yüz ifadesi bir daha aklımdan gitmedi. "Ama yatıracağını söylemişti, bir daha bakın" deyişi, paranın yatmamış olduğunu tekrar söyleyince çenesinde oluşan titreme, gözlerinin kızararak doluşu, dudaklarının aralanıp olmayan dişlerinin oluşturduğu o boşluk hiç bir zaman beynimden gitmedi. Ağzındaki boşluk, beynimde devasa bir delik açtı. O an bu olayın bende yarattığı sarsıntıyı fark edemedim. Aklım amcada kalarak içmeye gittim. Arada sırada aklıma geldi biramı içerken. İçimdeki suçluluk duygusu beni öylesine ezdi ki; şu an bile hissediyorum.
Daha sonra zaman zaman aklıma gelmeye başladı, hala da geliyor.
Yüzündeki çaresizlik, saf çaresizlikti.
Öyle üzülüyorum ki, içim daralıyor. Nerede, birilerinden daha az parayla yaşamaya çalıştığı için mutsuz birilerini görsem o amca aklıma geliyor. Bazen gözlerim doluyor. Öfkeleniyorum. Adaletsizliği gözümüze soka soka yaşam şeklimiz haline getiren sisteme öfkeleniyorum, bunu hiç direnmeden işimize geldiği gibi benimsememize öfkeleniyorum, öfkelenişimin küçük burjuvanın çıkardığı tırsak sesten ileri bir halt olmayışına öfkeleniyorum.
Yüzü hep aklımda. Yüzündeki her bir kırışıklık hatırımda. Gözlerinin şekli, burnu, ağzı, giydiği kıyafet, boyu... hepsi hepsi aklımda.
O kadar acizim, o kadar beceriksizim ki;
hiç gitmeyecekmiş gibi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder