pek sabah sayılmasa da sabah 11 civarı uyandım. hatırladığım en mutlu uyanışlarımdan biriydi diyebilirim. ilk buluşma gibi, ilk öpücük gibi, ilk ilk ilk güzel olan her şey gibiydi. duş aldım ve sevgiliye güzel görünme çabası gibi süslendim. ilk olarak okula gitmem gerekiyordu, gittim. bu kısmı atlıyorum çünkü hayatımın en gerekiz kısımlarının geçtiği yerden bahsetmek istemiyorum. okuldan çıktım servise yarım saat vardı bu arada açlıktan geberiyordum ama kalan son paramla bira alacağım için dayanmaya çalışıyordum. god is an astronaut ise, onu ayık kafayla dinlemek küfür gibi olurdu. servise bindim nihayet ama öğrendim ki benim 16.30 otobüsü bir saat ertelenmiş. çıldıracaktım sinirden. otogara gittiğimde; benim en geç 17de binmiş olmam lazım diye diretince o otobüse oturttular beni. bu arada açlığa dayanamayıp bisküvi aldım. otobüsün yiyeceklerini sömürmeyi planlıyordum ama açlıktan başım ağrıyınca sömürü işini bir kademe az seviyede yapmak zorunda kaldım. otobüsteydim ve hala mutluydum. verilen yiyeceklerden iki tane aldım, şekerli yemeye ihtiyacım vardı daha mutlu olmalıydım.
akşam saat 8 civarı izmirdeydik. servise bindim ve 8i 20 geçe büyük parkın önündeydim. sorarak noxx'u buldum. bileti aldım 35 tlye. bir ihtimal 30a alırım bir bira da fazla alırım diye umutlanmıştım ama olmadı. kapı açılışı 9daydı ve yarım saatim vardı. işte o zaman yanımda biri olsaydı oyalanırdım dedim ilk defa ama 9da kapıda sıraya girince o düşüncem defoldu gitti.
konsere tek gitmek istemiştim. bir arkadaşımı çağırmıştım ama gelemedi ben de zaten tek gitmenin çok çok farklı olacağını düşündüğüm için kimseyi bulma çabalarına girmedim. tek başıma içip gia önünde ibadet etmek istiyordum benle onların arasına kimse girmemeliydi.
saat 9u 10 geçe sıradaydım. kapı açılışı saatine kadar dolanmıştım kendi kendime. sıraya girdiğim andan itibaren hissettiğim hisleri hiçbir kelime tanımlayamaz. konserin olduğu yere girdim nihayet. tek başımaydım. gelenlerle ilgilenen bir çocuk geldi. tekim dedim ve daha çok ilgilenmeye başladı. tatlıydı, tek ve korunmasız bir kadına klasik bir erkeğin toplumsal cinsiyet algısını kafasında aşmaya çalışan modeli gibi davranıyordu. bira içip içmeyeceğimi sordu, birazdan dedim. ve etrafa bakınırken o gece beni şaşırtmaktan delirtebilecek birini gördüm; doğuş. eski sevgilim ibrahimin en yakın arkadaşı. eski sevgilim ibrahimin bana yaşattığı travmaları ve arkadaşlarının bundaki rollerini ve doğuştan nefret etmemin nedenlerini tam olarak hatırlayamasam da nefret ettiğimi düşünürsek bu da travmatik bir karşılaşmaydı. ama doğuş uzun zamandan beri aklıma gelmemişti, ona nasıl davranacağımı da bilmiyordum. zaten bir kaç dakika bu o mu diye birbirimize bakmakla geçti. yanına gittim. biraz konuştuk ve gecenin ikinci olay adamı alinin de konsere geleceğini söyledi, işte buna çok sevinmiştim. masama gittim ve bir bira istedim.
ve nihayet tanrı uzaya çıktı! nasıl olduğunu anlayamadığım şekilde doğuşla aynı masadaydık ve etrafımızda tanımadığımız ama biralarını içtiğimiz herifler vardı ve o çocuk o kadar erkeğin arasında benle ilgilenmeyi bırakmıştı. daha ikinci biradaydım ama kafam öyle güzeldi ki... fragile'ı çalarlarken mutluluktan ölmek üzereydim. yeni albümlerinden bilmediğim bir kaç şarkı çaldılar ama sanki bir zamanlar çok dinlediğim, sonradan dinlemeyi bırakıp unuttuğum şarkılar gibilerdi. uçuyordum. uzayda, gökyüzünde, denizde, tüm katı sıvı ve gaz maddelerinin içinde uçuyordum. hayatımın konseriydi. anlatamadığım bir sürü şey hissettim ama en belirgini beni taşikardiden öldürebilecek mutluluk hissiydi. ölüyordum hem de mutluluktan. sonra forever lost, remembrance day, suicide by star... bas sesinin tüm iç organlarımı titretmesi kadar güzel bir şey yoktu. post rock konserinde kafa sallanabileceğini düşünmemiştim ve kafa sallamayı bu kadar özlediğimi de... bu konser bitmemeliydi. hayatımda ilk defa bir konserin bitmesine üzüldüm. evet ilk defa! ve bir daha bir daha diye bağıran salaklar gibi bağıracaktım bittiğinde. hissettiğim üzüntü sevgilisine güzel görünme çabalarındaki hatunun süslenip buluşmaya gittiğinde sevgilisinin aynı eblek ifadelerle yüzüne baktığındaki üzüntü gibiydi belki de daha kötüsü. evet gittiler, bir baktım yeniden geldiler. altın vuruş gibiydi ve kimse altın vuruş yapıp ölmemeyi istemez. sanırım ben sakat kaldım. fire flies and empty skies beni sakat bıraktı. mutluydum, en sevdiğim grubun konserindeydim ve hayatımın konserinde tepinmiştim, iki tane biraya yetecek paramın olmasına rağmen, gecenin sonunda dört tane bira içmiştim, dört birayla hayatımın kafasını yaşamıştım hatta ankaradaki konsere gitmeyi düşünüyordum. bunun imkansıza yakın olduğunu kavrayınca bir dahaki gia konserini beklemeye karar verdim.
sonrası o kadar da önemli değil. doğuşla yolda sohbet ettik hatta bir ara ibrahimin bu aralar hep post rock dinlediğinden bahsetti, benim ne kadar değiştiğimden ve kilo aldığımdan. vedalaşırken sarıldık, çok ilginçti.
şu an öylesine mutluyum ki... bu konser benim orgazmımdı. nirvanaya ulaşmak üzereydim. öldüğümde uzaya göndersinler beni, lütfen.
şu an en büyük isteğim uzaya gitmek.
evet ben uzaya gitmek istiyorum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder