Arkadaşlarımı aramalıyım, konuşup kalabalık ihtiyacıma ortaklar aramalıyım. Onları yalnızlığıma ortak etmeliyim. Para bulup bir yerden başka bir yere hareket edebilmeliyim. Biliyorsunuz, İstanbul büyük şehir. A noktasıyla B noktası arasındaki mesafe çok uzak olabiliyor. Kalabalığı suçlamalıyım sonra. Neden yalnız hissediyorum sorusunun cevabı her daim o kalabalıkta olmalı. Yalnızlığımın nedeni tabii ki de onlar. X kişisi olsa burada, böyle hisseder miydim? O da olmadı Y kişisi. Bana yalnız olmadığımı hissettirecek ne çok harf var. Ancak yalnız hissetmenin ön koşulu; o harfin hiçbir zaman yanında bulunan harf olmamasıdır. Sonra nedenini nasıl bulacağım yalnızlığımın? Nedeni ben olmadığıma göre!
İçteki sevgisizlik hissi de boş geçilemeyecek kadar önemli. O an, sevgisini istediğim kişi kesinlikle bana sevgi vermiyordur. Hiç yetmez, hiç vermez ki, ben hep alırım oysa. Neden almayayım ki? Sevgi bu, alınmak için. O vermeyi bilmiyor.
O, onlar, sen, siz. Her zaman.
Başka bir yer, başka bir zaman, başka kişiler. Asla "şu an" değil. Olamaz. Talep de etmemeliyim. "Şu an"dan beni iyi hissettirecek bir şeyler talep etmemeliyim ki yalnızlık hissim meşrulaşsın, yasa olsun. Doğamın yasası olsun. Doğadan kopuşumun bilinçaltımda yarattığı suçluluk hissine, kendimin yine bilinçaltım aracılığıyla verdiği mazoşist bir ceza olsun yalnızlık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder